selda ziyaretci
Üyelik: 01 Ekim 2003
Durum Online: Online Mesaj: -2224
|
Gönderildi: 15 Temmuz 2007 - 05:55 | IP Kayıtlı
|
|
|
Haz ve Hız
Dr. Yusuf Karaçay
Her şeyi ister ama hiçbir şeye gerçek anlamda sahip olamaz insan. Her şeyden etkilenir, ama hiçbir şeye gerçek anlamda sözü geçmez. Sonsuz bir hayatı arzular, ama kısacık bir hayatın ardından öleceğini bile bile yaşar. Bu haliyle belki de kâinattaki en kırılgan, en zavallı, en mutsuz, en elemli canlıdır.
Bu acınası hâl içinde yaşayan insanın önünde temelde üç seçenek vardır: Ya bu çaresizliği kabullenip depresyona girip hayata ‘pes’ edecektir; veya bu acıları hissetmemek için aklını uyutup sarhoş olacaktır; ya da son bir gayretle, âdeta can havliyle, tüm güzellikleri birden tutmaya, olabildiğince çok lezzet almaya çalışacaktır hayattan.
Hazzın hızla hayatlara girdiği yer de, işte bu son seçenektir. Hızla hazza kavuşmayı arzu eden insan, gördüğü, hoşlandığı her güzelliği birden yakalamaya çalışır. Elden kaçanın yerini hemen yeni biriyle doldurmaya gayret eder. Hatta elden kaçma ihtimali olanın yedeğini de öbür eliyle tutmak, sanki ardı ardına gelip geçen anlık pırıltılardan bir gündüz oluşturmak ister.
Fakat sonuçta elinde kalan, tek bir kelimedir: Hüsran! Çünkü bütün lezzetler geçici olduğu gibi, insanın kendisi de her an ölüme doğru gitmektedir. Ne kadar hızla davranırsa davransın, aynı hızla ölüme doğru yol aldığı gerçeğini değiştiremez. Her şeyin geçici, ölümün ise kaçınılmaz olduğunu aklından kovamaz.
Ancak eğer aklını başına alsa, yaratılışın derinden gelen sesini dinlerse, karşısında oynaşan bu lezzetlerin, geçici yansımalar olduğunu fark eder. Ve, bir reklâm filmi gibi önünde akıp giden bu güzel örneklerin, asıllarına, kaynaklarına ulaşmak ister. “Batıp gidenleri sevmem” diyen Peygamberin yolunda çözüme yaklaşanlar, bu dünyanın cennet olmadığını, olamayacağını, cennetin başka yerde olduğunu kavrayıp, “oraya” yönelirler.
|